31 Ekim 2013 Perşembe

1 Şehir 1 İnsan

1 Şehir 1 İnsan bölümünde bu kez istikamet Avrupa’nın merkezlerinden Almanya’nın başkenti Berlin. Rehberimiz ise Ecem Pelinsu Şeker namı diğer Ecem PelinSufle. Ecem Berlin'de Toomanydesigners Design Studio'da tasarımcı. Ağustos ayından bu yana Berlin'de yaşıyor. Berlin'in hip mekanlarını-alternatif mekanlarını Ecem Pelinsufle'den dinliyoruz. Buyrunuz.  



Berlin'de havalar nasıl*
Bulutlu, biraz da soğuk.

Berlin'i 3 kelimeyle anlat desem*
Sürprizli/hip/soğuk

Berlin'de bu ara ne moda*
Organik gıdalar ve soğuk-sıcak hava hiç farketmez yalın ayak dolaşmak.

Berlin'de yapmaktan en çok keyif aldığın şey*
Arkadaşlarımla eskiden havaalanı olan "Tempelhof Neukölln’de çimlere uzanmak, dondurma yemek, çevrede uçurtma uçuran, kaykayıyla rüzgar sörfü yapan insanları izlemek.  

Berlin'den önereceğin bir müzik grubu ya da sanatçı var mı*
Ben Klock – kendisi techno dj olup, keşfettiğimiz ve dinleme fırsatını her an yakalayabildiğimiz, severek takip ettiğimiz eleman. 
Ben Klock akılda kalıcı yegane isim olmakla birlikte, Berlin'de gece kulubünde çalan tüm djler çok iyi müzik yapıyor. Bunun dışında, Berlin'de Yunan- Balkan müzikleri dinleyebileceğiniz birbirinden farklı tarzda mekan var. Yani anlayacağınız üzere sürprizler ile dolu bir şehir Berlin. 

Berlin'deki favori adreslerin* 

Berghain(Panaroma Bar) 
Cuma gecesi 12’den sonra açılan Pazar gününe kadar devam eden, insanları hiç durmadan dans ettirebilen güzel mekan.(giriş kuyruğunda içeriye girme ihtimalinin çok düşük olduğu – bkz: ekşi sözlük yazıları, tamamen doğru) 

Schiller Burger 
Schiller Burger'de kendi hesabım var, sürekli burdayım kıhkıh:) 

Analogue Bar 
Vintage dekoruyla–küçük samimi bir pub. Cuma günleri dj performanları oluyor.

Helvetia  
Canlı Yunan müziği dinleyebileceğiniz keyifli mekan.

 Maurer Park 
İnanılmaz büyük bi' bit pazarı (hatta bir kere ben de tezgah açtım)
Önereceğim bir başka bit pazarıysa Moritzplatz'da kurulan küçük bit pazarı. Küçük olsa da küçük sahnesi-4 müzisyeniyle pek keyifli.



1.Ecem, Maurer Park bit pazarında kendi standında.
2.Ecem'in gözünden Kater Holzig bit pazarından bir an.
3.Orjinal masaları ve burgerleriyle Yellow Burger.
4.Kanalda gün batımı.
5.Schiller Burger'den bir kare.

30 Ekim 2013 Çarşamba

Yeni Keşif: Chimney Cake Bakers

Londra'da alternatif mekanlar turumuz başlıyor. İlk durağımız Finchley Road'daki Chimney Cake Bakers. 

Şans eseri bir Cumartesi günü keşfettim Chimney Cake Bakers'ı. Şirin dekorasyonuyla göz kırpan bu küçük ama mönüsü zengin kafenin  en önemli farkı "Chimney Cake'i en iyi yapan biziz" iddiasında olması. İddialarında da haklılar. Gerçekten çok lezzetliler. Aslında bir tür Macar pastası olan Chimney Cake'i burada English Breakfast Tea ya da Organik sıcak çikolata ile deneyebilirsiniz.  Özel Chimney Cake'lerden tavsiyem: Get Me Outta Here!
Dekorasyon geleneksel desenlerle süslü olmasına rağmen bir o kadar modern. Mahalle pubı sıcaklığı var bu mekanda. Ne mutlu ki henüz çokça kişi tarafından keşfedilmeden- açılışının ikinci gününde keşfettim Chimney Cake Bakers Cafeyi. Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın derim.




29 Ekim 2013 Salı

Foto Öykü: Fabrika


Fotoğraf: Murat Can Uysal
Öykü: İrem Dönmez

“Bak ben bu fabrikanın vitraylarını çok severdim. Gelir gelir izlerdim. Sökmüşler vitrayları, zaten yakında fabrikayı da yıkacaklarmış.”

Şimdi yerinde boşluk olan pencerelere bakıyorum. Hayal ediyorum vitrayları, onun vitraylara bakarken takındığı ifadeyi. Sevdiği şeylere bakarken gözlerinde çocuklar oyun oynar onun. Bazen boş bir arsada, bazen bir parkta, bazen kentsel dönüşümden henüz nasibini almamış bir mahallede ağaçların gölgelediği ara bir sokakta.

İsim koyduğum bir arabanın içindeyiz. Çoktan viraneye dönmüş bir fabrikaya bakıyoruz. O, vitrayların artık olmadığına, fabrikanın yakın zamanda yıkılacağına üzülüyor, çocukluğunun geçtiği sokakların kaderine benzetiyor fabrikanın halini. Bense vitraysız haliyle bile seviyorum fabrikayı. Onun bakışları değdi diye, bakışlarının değdiği yerde çocuklar hâlâ oyun oynuyor diye.

Eski bir fabrikanın yıkılıp yerine başka bir şey yapılacak olmasına üzülen adamın hüznünü paylaşmaya çalışıyorum. Üzülmesin istiyorum. Üzülürse çocuklar, bakışlarında oyun oynamaktan vazgeçer diye korkuyorum. İki sokak köpeği telaşlı adımlarla geçiyor arabanın önünden.

Bakışlarında çocukların oyun oynadığı adam uzanıp beni öpüyor. Bir kedi, köpeklerin telaşına nispet yaparcasına miskin adımlarla ilerleyip geçiyor arabanın önünden, hamile. “Kedinin yavruları doğduğu zaman sevmeye geliriz değil mi?” diyorum. “Hem isim koyarız yavrulara. Sevdiğimiz şairlerin isimlerini.”

Dönüp bakıyor bana. Elleri, ellerimi tutuyor, sımsıkı. Gözlerindeki iki çocuk var şimdi. Sevişme mevsimiyle bir tutulan kiraz mevsiminde, kiraz ağacına kurulmuş bir salıncakta sallanan iki çocuk. “Gelelim” diyor. Geliriz değil de, gelelim dedi diye seviniyorum. İçim ısınıyor. Gelelim, dedikten sonra salıncak daha bir hızlanıyor, çocukların kahkahaları biraz daha canlanıyor.


Şimdi, vitrayları sökülmüş fabrikadan da, bakışlarında çocukların oyun oynadığı adamdan da çok uzakta, başka bir şehirdeyim. Ondan kaçıp da gelmişim gibi onun kaçıp gittiği bu şehre. Günün birinde bana bakarken çocuklar oyun oynamaktan vazgeçerler diye korkmuşum da gelmişim en çok.

Onun sevdiği her şey şekil değiştirmiş. Çocukluğunun geçtiği sokaklara kepçeler girip evleri yıkmış, kocaman binalar dikmiş yerine. Çocukken babasıyla maça su satmaya gittiği stada da girmiş aynı kepçeler. Bense çocukluğumda hiç oyun oynamamışım, ne ağaca çıkmışım ne zillere basıp kaçmışım. O yüzden o kadar güzel gelmiş bana belki de onun bakışlardaki çocuklar. O ise korkmuş. Bakışlarının değdiği her şey gibi benim de değişmemden.

Yalnızlıkla değil de kimsesizlikle andığım bu şehirde, bana değen bakışlarda oyun oynayan çocuklar görebilirim umuduyla insanlara bakıyorum. Ama onların gözlerinde kentsel dönüşüm kepçelerin zaferiyle sonuçlanmış çoktan.

O eski ve küçük arabanın içinde beni öpüşünün ardından kim bilir kaç mevsim geçti. Geçti de,  kiraz mevsiminde kimseler sevişmedi, kiraz ağaçlarına salıncaklar kurulmadı. Fabrika hala yerinde mi, hamile kedinin kaç yavrusu oldu, bakışlarında hâlâ çocuklar oyun oynuyor mu bilmiyorum.

Vapurdan indiğimde telaşlı adımlarla bir kedi ilişiyor ötede gözüme, hamile. Birden o küçük şehri, o virane fabrikayı, hiç görmediğim halde sevdiğim o vitrayları, o hamile kediyi, yavrularını ama en çok da gözünde çocukların oyun oynadığı o adamı özlüyorum. Ve mırıldanıyorum:


“Kedinin yavruları doğduğu zaman sevmeye geliriz değil mi?

20 Ekim 2013 Pazar

Iyi Pazarlar!

Bugun size kapali-yagmurlu bir Londra sabahindan degil, bu havaya tezat gunesli ve ilik bir Londra sabahindan merhaba diyorum. Bu pazar Londra'dan paylasacagim Iyi Pazarlar sarkisi Jehan Barbur'dan. Turkiye'den uzakta son zamanlarda Bulent Ortacgil, Jehan Barbur ve Birsen Tezer ekseninde gidip geliyorum. Insan uzakta oldugunda bu sarkilar daha da anlam kazaniyor, daha da degerleniyormus. Bunu da deneyimlemis oldum.
Bu pazar Bulent Ortacgil'den severek dinledigimiz Dalyan Deltasi'ni  Jehan Barbur yorumuyla dinleyecegiz. Herkese iyi pazarlar!

 

17 Ekim 2013 Perşembe

Radar: Duane Michals

Londra'dan izlenimlere devam. Victoria&Albert Museum Fotoğraf galerisi sayesinde 70'lerin önemli fotoğrafçılarından biriyle,  Duane Michals ile tanıştım. Fotoğrafları gerçekten çok sanatsal ve estetik. Fotoğrafların siyah-beyaz olması da ayrı bir duygu yaratıyor elbette ki. Genellikle bir bütünlük içinde, fotoğraf serileri şeklinde çektiği fotoğraflar muhteşem ötesi. Duane Michals ile tanışmayanlar için şimdi fotoğraflarıyla tanışma vakti.






16 Ekim 2013 Çarşamba

Club to Catwalk

Sonunda Londra'ya kavuştum. 1 hafta aradan sonra yine karşınızdayım. Hem de dopdolu içerikler ve haberlerle. Açılışı büyük bir moda sergisi ile yapacağım. Londra'dan ilk izlenim Victoria and Albert Museum'daki 80'lerin modasına ayna tutan Club to Catwalk sergisi.


Sergi 80'ler modasının bir retrospektifi niteliğinde. Sergi, 80'ler Londrasında clublar ile modanın beraberliğinden doğan moda anlayışını gözler önüne seriyor.



Blitz 80'lerin Londrasında gece hayatının simge klüplerinden biri. Blitz dışında Taboo Club, Billy's ve Club For Heroes ise diğer ünlü klüpler.



80'lerde John Galliano gibi henüz St. Martins'te okul yıllarında ya da Vivienne Westwood gibi kendi markalarını kurmuş Londralı tasarımcıların tasarımlarına yer verilen sergide, ayrıca tasarımlar o dönemin gece hayatını anlatan videolar ve defilelerden görüntüler eşliğinde sunuluyor. Bunların dışında sergi boyunca ise size 80'li yılların şarkıları eşlik ediyor. A-ha'dan Take on Me ve  Cyndi Lauper'den Girls Just Want to Have Fun kulaklara çalınanlardandı mesela. 

4 Ekim 2013 Cuma

Aeroplane Playlist

Yolculuklar iyidir, insanın kendiyle baş başa kaldığı, uzun uzun düşünme fırsatı yakaladığı anlardır. Benim için de yarın yolculuk vakti. Bavulu mu da hazırladığıma göre sıra geldi müzik listesini düzenlemeye. 
Uzun yolculuklara çıkmadan önce mutlaka güncellerim playlistimi. Müzik bloglarını takip eder, yeni isimler-yeni müzikler için keşfe çıkarım. Bu gelenek Londra için de bozulmadı tabi ki- ve hatta Londra'nın yağmurlu havasına uygun melankolik parçalar da seçildi. Playlistim bi' parça fazla hüzünlü şarkı barındırsa da yeni bi' başlangıca hazırım.
İşte Londra yolculuğumda bana eşlik edecek favori parçalarım.


Wild Nothing-Paradise

3 Ekim 2013 Perşembe

Bavul Toplama Sanatı

Bavul hazırlamakla başı dertte olanlara dev hizmet. 
Sanırım en zor-en sıkıcı işlerden biri bavul hazırlamak. Üç aylık bir Londra seyahatine hazırlanan bendeniz için de bu aralar en büyük sorunsal bavul hazırlamak. Ama neyse ki Louis Vuitton sayesinde bavul hazırlamak bir sanat benim için. Bavula nasıl daha fazla eşya yerleştirebilirim-nasıl daha düzenli eşya yerleştirebilirim soruları  üzerine Louis Vuitton'un yarattığı web uygulaması  Art of Packing sayesinde bavul toplamak benim için artık çok eğlenceli.Sinir kat sayısını arttıran,içinden çıkılmayan bir denkleme sürüklendiğiniz bavul hazırlama zamanlarında, bavul toplama sanatını incelikleriyle gösteren  Louis Vuitton web uygulaması sayesinde siz de keyif alacaksınız.Bavul toplama sanatının püf noktalarını öğrenmek için aşağıdaki teaser size rehberlik edecek. 


2 Ekim 2013 Çarşamba

fashionandgustoblog Londra'da

fashionandgustoblog, üç aylığına bendeniz ile birlikte Londra yolculuğuna çıkıyor, Avrupa'nın merkezine doğru yol alıyor. fashionandgustoblog; Londra'dan haberler, röportajlar,fotoğraflar, keşifler ve alternatif mekanlarla 7 Ekim itibariyle karşınızda olacak. Farklı kültürlerden insanlarla da sizleri buluşturmayı hedefleyen fashionandgustoblog, yeni arkadaşlıklar-yeni işbirlikleri ile karşınızda olmaya devam edecek. 
Bu üç aylık dönemde bir turist gibi izlenimlerimi paylaşacağım yazılarımla, benimle birlikte keşfedeceğiniz Londra, umarım size de yeni ufuklar açar, yeni ilhamlar verir.
Şimdiden keyifli okumalar!