12 Şubat 2014 Çarşamba

Walk Walk Fashion Baby!

Runway-Defile müzikleri ayrı bir mecra.  Markalar defile stylinginin bütününde bulunan müzik konusuna çok önem veriyorlar.Sadece runway müzikleri için işbirlikleri yapılan özel djler-sanatçılar var. Ki insanları en çabuk etkileyen şeylerden biri de müzik.
Podyumlarda duyduğum müzikler de beni o kadar çok etkiliyor ki... Hele koleksiyonların ruhuyla bütünleşince. Tam anlamıyla bomba etkisi! 
Ben de dedim ki podyumlardan yükselen sese kulak vereyim. İlk postda da Londra'da başlayıp Paris'te noktalanan erkek moda haftalarındaki podyumlardan yükselen seslere kulak verdim-markalar koleksiyonlarında hangi şarkıyı kullanmış araştırdım-yazdım. 

PARIS
Hermes 2014-2015 Sonbahar-Kış
Müzik: Darkside-Golden Arrow



Dark Side'ın hayli "cool" hayli "spiritüel" parçası Golden Arrow ile siyah rengin ve asi tavrın başrolde olduğu Hermes 2014 Sonbahar-Kış koleksiyonundaki parçalar mükemmel bir uyum içindeydi.




Louis Vuitton 2014-2015 Sonbahar-Kış
Müzik: M.F.S.B. And The Salsoul Orchestra - Love Break Is The Message (AfromanDisco Mix) DISCO/MIX


Jazz, soul, disco tınılarının harmanlandığı Salsoul Orchestra'nın Afroman Disco Mix editli Love Break Is The Message parçasıyla koleksiyona ayrıca şık ve elegan bir hava katmış.

Valentino 2014-15 Sonbahar-Kış 
Müzik: Ryuichi Sakamoto-Before Long 
 Twin Shadow-With or Without You
NYC:73-78 philip Glass&Beck Mix
The Sheltering Sky Theme Ryuichi Sakamoto
Kapanış Twin Shadow-With or Without You

Valentino, defilenin mekan seçiminden koleksiyonun ruhuna mükemmel seçimler yapan nadir modaevlerinden. Bu defile müziğinde de böyle. Müzik, koleksiyonun ruhuyla o kadar çok bütünleşmişti ki... Defilede modellere eşlik eden müziklerden ikisi Ryuichi Sakamoto'ya aitti. Sakamoto'nun Before Long parçasıyla açılış yapılan defilede duyulan diğer parçalar ise Twin Shadow'dan Without You, Philip Galss'ın Beck editli parçası 73-78 ve yine Ryuichi Sakamoto'dan The Sheltering Sky Theme.



MILAN
MSMG 2014-15 Sonbahar Kış
Müzik:Vampire Weekend-Ya Hey 
Vampire Weekend-Don't Lie 
Hugues Le Bars-Communicare 

Tüm defileler içerisinde favori runway müziğim MSMG'nin runway müziğiydi. Koleksiyonun genç ve asi duruşuna Vampire Weekend iyi seçim. Aradaki geçişlere ise diyecek yok. Tek kelimeyle mükemmel!
Keyifle dinleyiniz-izleyiniz.


9 Şubat 2014 Pazar

İy Pazarlar!

Yağmurlu, mis gibi toprak kokan bir pazar gününden herkese merhaba! Uzun zaman oldu -İyi Pazarlar- şarkısı paylaşmayalı. Bu uzun aradan sonra yağmur sonrası toprak gibi kokan - pazar gününün sakinliğine yakışır bir şarkıyla karşınızdayım. Pazar'ın şarkısı huzur veren sesi ile Emily King'den geliyor. Distance. 
Herkese keyifli pazarlar!


8 Şubat 2014 Cumartesi

1 Şehir 1 İnsan: Antwerp

Benim de çokça merak ettiğim, ismi sürekli modayla anılan Antwerp de sıra. Antwerp'i bize gezdirecek rehberimiz ise Büşra Ulu. Büşra, Erasmus programıyla gittiği Antwerp'de keşif turlarına çıkıyor, orjinal mekanları fashionandgustoblog takipçileriyle paylaşıyor. Bir vintage tutkunu/nostalji sever olan Büşra, Antwerp'den  vintage dükkanlarını da tavsiye etmeyi unutmuyor. Vintage tutkunlarına duyurulur!
Büşra'nın favorileriyle Belçika'nın hip şehri "Antwerp" karşınızda.


Antwerp'de havalar nasıl*
Şu sıralar bir gün sonbaharın hafif serinliği, bir günse kışın dondurucu soğuğunu hissettirecek kadar dengesiz. Yağmuru meşhur bir şehir olduğu için gün içerisinde yağmura yakalanma olasılığınız ise epey fazla.

3 Kelimeyle Antwerp*
Moda,Rubens ve Elmas.
(Antwerp; modanın,elmasın ve elmas ticaretinin ayrıca ressam Rubens’in şehri olduğu için bu muhteşem üçlü Antwerp’i anlatmaya yetecek kadar önemli)

Antwerp'de yapmaktan keyif aldığın 3 şey*
*En meşhur caddesi olan Meir’ın başından sonuna dolaşmak. Öyle seviyorum ki... Nereye gidecek olursam olayım, yolumu hep oradan geçecek şekilde planlıyorum.

*Avrupa'nın en büyük 4.limanına sahip olarak gösterilen Antwerp'te Schelde nehrine karşı oturup nehirle gökyüzünü bütünleştiren griliği izlemek.

*Antwerp; bir şehir için azımsanmayacak sayıda müze ve doğal parklara sahip bir şehir. Boş zamanlarımda müze ve doğal parkları keşfedip, fotoğraflamak kendimi en iyi hissettiren etkinliklerden birisi.

Antwerp'de favori adreslerin*

Cafe de Proff
Hemen hemen tüm etkinliklere ev sahipliği yapan atmosferi hoş, kendi küçücük ve daima kalabalık kafe-bar. Dans etmek için ideal adreslerden biri.

Belgaufra
Antwerp'te Waffle için favori adresim. Meir'da yer alan bu adresten Waffle’ınızı alıp bir taraftan mağaza vitrinlerine göz atabilirsiniz.

Frituur n1
Flamanların patates kızartmasına verdikleri isim “Frituur” Nerdeyse her köşede Frituur satan bir dükkan ya da araba görmeniz mümkün. Benim favorim ise Frituur n1.Gerçekten bu konuda bir numara olduklarını düşünüyorum.

 Think Twice
En sevdiğim ve her gittiğimde saatlerce dolaştığım vintage mağazası. Aynı zamanda birkaç şubesi daha var.Dizaynı harikulade. Müdavimleri ise oldukça fazla.

Fish and Chips
Başarılı bir sanat galerisi. İçerisinde 2.el eşyalar bulunuyor. Pasajı andıran bir görüntüye sahip. Kıyafetlerden dekor,aksesuar eşyalarına kadar her şeyi bulabileceğiniz bir mağaza.

Kloosterstraat
Eğer ilginizi antikacılar, ikinci el mobilyalar ve ev eşyaları çekiyorsa en uygun adres. Cadde boyunca antikacı ve ikinci el mobilya eşyaları satan dükkanlar var. Bana ilk bakışta Çukurcumayı hatırlatmıştı. Çok uygun fiyata antika eşyalar bulabileceğiniz bir cadde.

St-Andries
ModeNatie binası ve barındırdığı MOMU(moda müzesi)burada yer alıyor. Çok uygun fiyata, sürekli konseptini değiştiren müzeyi gezmeniz mümkün.

Akoote
En sevdiğim tasarım dükkanlarından biri. İçinde ilginç ev eşyaları ve hediyelik eşyalar var.

Kop Stratje
Grafitilerle dolu eğlenceli,Antwerp’in renkli adreslerinden biri.

Antwerp'den önerebileceğin bir müzik grubu ya da sanatçı  var mı*
Clouseau,isimli bir grup. Canlı dinleme şansım olmasa da sevdiğim bir grup. Şarkıları Belçika’nın bu bölgesinde konuşulan “Flemenkçe” dilinde. -Afscheid Van Een Vriend- isimli şarkıları favorim. Her ne kadar ne anlatmak istediklerini tam olarak anlamasanız da biraz translate biraz da şarkının hüzünlü tınısından veda şarkısı olduğunu anlayabiliyorsunuz.
www.youtube.com/watch?v=LJMWyXxyX_g

 Antwerp’i neden tavsiye edersin*
 Eğer yolunuz Belçika’ya düşecekse Antwerp’i hiç düşünmeden rotanıza eklemelisiniz. Şayet modayı,sanatı,çikolatayı,birayı seviyorsanız burada keşfedebileceğiniz ve güzel vakit geçirebileceğiniz çok fazla alternatifiniz var. Şehrin mimari dokusuna tren istasyonundan itibaren hayran kalmaya başlayacaksınız.



Büşra'nın Antwerp'ı.

6 Şubat 2014 Perşembe

Sıradışı Sanatlar#2

Londra Saatchi Gallery'de canlı canlı görme şerefine nail olduğum sıradışı bir sanatla karşınızdayım. 
Ama isterseniz sizi önce bu güzide ve ilginç eserin sahibi-sanatçısıyla tanıştırayım. Yuken Teruya Okinawa-Japonya'da doğmuş, ilk kişisel sergisini 1995 yılında Ann Gallery Saitima Japonya'da açmış bir sanatçı. New York ve Okinawa tabanlı sanat hayatını sürdüren, 1995 yılından 2012 yılına kadar çeşitli işler üretmiş yaratıcı bir isim. Ama en dikkat çeken eseri -kuşkusuz- Louis Vuitton, Chanel, Givenchy gibi lüks moda markalarının karton torbalarından yaptığı ağaçlar (Golden Arch Parkway) projesi. 



Şiirsel bir dönüşümle yarattığı eserinde, izleyenleri bambaşka bir perspektiften bakmaya davet eden sanatçının işlerindeki çevresel duyarlılık gözden kaçmamalı.Ben sanatçının eserlerini çok beğendim, pek de meraklandım-"Yuken Teruya'nın işlerini takibe almalı" dediyseniz adres:




3 Şubat 2014 Pazartesi

Portre: Erik Satie

Şubat ayına yeni bir bölümle başlıyoruz. Bu bölümde bana ilham veren-hayat hikayeleri-eserleriyle etkileyen isimlerle tanışacak, ilginç anektodlarla bu isimleri tanıyacaksınız.
Portre'nin ilk konuğu Fransız besteci-piyanist Erik Satie.



Erik Satie'nin Gnossienne melodileriyle tanıştığım an NTV'nin kült programı Gece Gündüz'ün açılışı müziği sayesinde olmuştu. Ardındansa aynı melodi Martin Scorcese'nin yönettiği Hugo filminde karşıma çıktı tekrar. Ve o filmle birlikte Erik Satie'yi araştırmaya/tanımaya başladım. Hayli ilginç bir yaşam öyküsü.

***
Şimdi sizinle de tanıştıracağım Erik Satie'yi.  
Ama önce  her dinleyişimde beni etkileyen melodilere sahip Gnossienne No.1 ile başlayalım.



Bir merakla peşinden gittiğim Erik Satie'nin hayat hikayesini okuduğumdaysa ilginç dipnotlar yakaladım. Mesela Satie dinlediğiniz Gnossienne No.1'i Paris Büyük Sergisi'nde duyduğu Rumen pop müziği ve Endonezya vurmalı çalgılar Topluluğu'nun yaptığı müzikten etkilenerek Gnossiennes bestelemiş.

Erik Satie enteresan bir karakter -ki müzik dünyasına bir yenilik getirmiş, müzikte "mizahın babası" olarak anılıyor günümüzde de. Bu da bestelerine verdiği "dişi ağrıyan bülbül,armut biçiminde parça" gibi isimlerden dolayı.



Hayatı boyunca gariplikleri ile anılmış hep. Ölümünden sonra gardırobunda bulunun birbirinin aynı 12 kadife takım elbise, düzinelerce şemsiye ve birbirine eş 84 mendil uzun süre müziğinden daha çok konuşulmuş Kadifeli Centilmen. 

Müzik dünyasının ilgisinin onun garip kişiliğinden, eserlerine yönelmesi 1948'de ABD'de bir üniversitede gerçekleşen Satie Festivali ile mümkün oldu. Bu festivali organize eden Amerikalı besteci John Cage, Satie'nin Vexations adlı eserini duymuştu ve 1963'te New York'ta 10 piyanistin 2 saatlik nöbetlerle piyano çalması ile eser seslendirildi. Bu deneyimden sadece John Cage değil, Yoko Ono ve John Lennon da çok etkilenmişti ve kendi ifadelerine göre 1968 yılında Vietnam Savaşı'nı protesto için hafta boyunca kendini hapsetme protestosunu Vexations deneyiminden esinlenerek gerçekleştirdiler.

***
Melodileriyle-besteleriyle pek çok insanı etkileyen ve etkilemeye devam eden Erik Satie'nin bende yeri özel olan Gymnopédie No.1'i ile sonlandıralım Erik Satie portresini.