Fotoğraf: Murat Can Uysal
Öykü: İrem Dönmez
Masallar
anlatıldı bize küçük birer çocukken; birlerin var ve yok olduğu, develerin
tellal, pirelerin berber olduğu. Masallar anlatıldı bize, sonunda gökten üç
elmanın düştüğü. Masallar dinledik sonunda kötülerin kaybettiği, süper
kahramanların dünyayı kurtardığı, hep iyilerin kazandığı.
Hayaller kurduk sonra. Cesur, umutlu, kararlıydık hayaller kurarken. Dinlediğimiz masalların kahramanları gibi, bizler de günün birinde kendi masalımızı anlatacak, kendi masalımızın kahramanı olacaktık. Tıpkı Behrengi’nin küçük kara balığı gibi cesur, Saint-Exupéry’nin Küçük Prens’i gibi duyarlı ya da Richard Bach’ in martısı gibi özgür.
Büyüdük sonra. Dünya düşlerimizdeki kadar, düşlerimizi yaşatacak kadar iyi bir yer değildi. Yaşam da adil değildi mutluluğu eşit parçalara ayıracak kadar.
Masallar dinlemeden, masallara inanmadan büyüyenler, büyüdüklerinde de masal anlatmayı reddedip çocukların elinden masallarını ve hayallerini almaya başlar olmuştu. Gerçeklerdi büyüklerin dünyasında prim yapan; savaştı, paraydı, iktidar hırsıydı hayallerin ve masalların yerini tutan.
İnansak hala masallara, büyüdüğümüzde bile. Anarşisti olsak masallara inanmayan büyüklerin dünyasının. İnanabilsek değiştirebileceğimize dünyayı ve gerçeklerini. Hayaller kurabilsek ve gidebilsek peşlerinde.
Ve yıldızlı bir gecede bir masal okusak kendimize, masalları elinden alınmış tüm çocukların nezdinde. Küçük Prens seslense bize:
“Ve geceleri gökyüzüne bakarsın. Her şeyin çok küçük olduğu gezegenimin yerini gösteremem sana. Belki böylesi daha iyi. Yıldızım senin için herhangi bir yıldız olsun. Böylece gökyüzündeki bütün yıldızlara bakmayı seveceksin... Hepsi senin dostların olacak. hem sana bir armağan vereceğim. Yıldızlardan birinde ben yaşıyor olacağım. Ben gülüyor olacağım bir tanesinde. Ve geceleyin gökyüzüne baktığında bütün yıldızlar gülüyor gibi olacak... Yalnızca senin gülen yıldızların olacak.”
Büyüdük sonra. Dünya düşlerimizdeki kadar, düşlerimizi yaşatacak kadar iyi bir yer değildi. Yaşam da adil değildi mutluluğu eşit parçalara ayıracak kadar.
Masallar dinlemeden, masallara inanmadan büyüyenler, büyüdüklerinde de masal anlatmayı reddedip çocukların elinden masallarını ve hayallerini almaya başlar olmuştu. Gerçeklerdi büyüklerin dünyasında prim yapan; savaştı, paraydı, iktidar hırsıydı hayallerin ve masalların yerini tutan.
İnansak hala masallara, büyüdüğümüzde bile. Anarşisti olsak masallara inanmayan büyüklerin dünyasının. İnanabilsek değiştirebileceğimize dünyayı ve gerçeklerini. Hayaller kurabilsek ve gidebilsek peşlerinde.
Ve yıldızlı bir gecede bir masal okusak kendimize, masalları elinden alınmış tüm çocukların nezdinde. Küçük Prens seslense bize:
“Ve geceleri gökyüzüne bakarsın. Her şeyin çok küçük olduğu gezegenimin yerini gösteremem sana. Belki böylesi daha iyi. Yıldızım senin için herhangi bir yıldız olsun. Böylece gökyüzündeki bütün yıldızlara bakmayı seveceksin... Hepsi senin dostların olacak. hem sana bir armağan vereceğim. Yıldızlardan birinde ben yaşıyor olacağım. Ben gülüyor olacağım bir tanesinde. Ve geceleyin gökyüzüne baktığında bütün yıldızlar gülüyor gibi olacak... Yalnızca senin gülen yıldızların olacak.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder